Bu kitap eşimin hediyesi. Bir günde bitebilecek kısa bir hikaye. Tolstoy’un bir hikayesini okuduktan sonra bunu okumak bana çok da birşey katmadı açıkçası. Betimlemeler, hikaye biraz sönük kalıyor.

Hikaye üç bölümden oluşuyor. Selim’in eşkiya olduğu bölüm ile başlıyor. Sonrasında çocukluğu ve en son ölümünden bahsediliyor. Selim’in babası o küçükken ölmüş ve annesi de Osman Tokuç’un yanında ev işlerine bakan bir kadın olarak başlamıştır. Osman Tokuç zengin bir adam ve Ali diye oğlu var. Gel zaman git zaman Ali ve Selim çok iyi arkadaş olurlar. Selim biraz alıngan bir çocuk, 15 yaşlarındayken aralarında bir anlaşmazlık çıkar ve Selim evi terkeder, sonrasında başka bir yerde çalışmaya başlar. Orada da çiftlik sahibinin oğlunun burnuna yumruk indirir yine kaçar. 16-17 yaşlarına geldiğinde dul bir kadının yanında çalışmaya başlar. Sonra onun ile ilişkiye girer ve evlenirler. Bu evlilik bir süre sonra doğumda eşinin bebeğinin ölmesi ve sonrasında da eşinin ölmesiyle son bulur. Selim dayanamaz ve bir süre yerel askeri birliğe katılır. O zamanlar tam birinci dünya savaşı sıraları, Selim’i tekrar askere çağırırlar. Yolda kışlaya götürlürken arkadaşı ile birlikte trenden atlarlar ve 2 sene boyunca eşkıyalık ederek milletten para toplarlar. En son geldikleri ev ise Ali’nin evi. Tabi Selim Aliyi tanır fakat Ali ilk görüşte tanıyamamıştır. Selim kendini tanıtınca Ali çok sevinir. Fakat bu sevinç çok sürmez. Selim eskiden olan husumetlerinden mi yoksa gerçekten eşkıyalık yapma isteğinden mi bilinmez. Aliye çok acı çektirir, karnına kızmış yağ döker. Sonrasında evden ayrılınca ne yaptığının farkına varır. O gece ölmesi gerektiğini düşünür. Bunu da Yunan birliklerine saldırarak gerçekleştirir. 4 kişiyi öldürür ve iki de yaralı vardır. Tabi Selim de ölür, Ali de sabahına ölür. Fakat Selim’in haydutluk yapan arkadaşı bunları unutup sevdiği kadının yanına gider ve sevişirler. Burada yazar hayatta görüşlerin ne kadar değişken olabileceği, değerlerin insan yolunu ne kadar değiştireceğini göstermiştir.