Bu çevirisini yaptığım hikaye Japon kültürünü anlatan temel hikayelerden biridir. Ezop masallarına benzer. İngilizcesini http://www16.plala.or.jp/hananohosomichi/gongitsune.html adresinden okuyabilirsiniz.

Bu gençken köyümde yaşayan yaşlı Mohei’den duyduğum bir hikayedir. Zamanın birinde Nakayama diye bir yede küçük bir kale varmış. Bu kale benim köyüme çok yakınmış. Kral Nakayama-sama da işte bu küçük kalede yaşarmış. Nakayaya çok yakın bir yerde Gon adında bir tilki yaşarmış. Gon eğreti otların her yeri kapladığı bir ormanda küçük bir inde yaşarmış. Gündüz ve geceleri dışarı çıkar yakın köylerde yaramazlıklar yaparmış. Tarlalara gider ve tatlı patatesleri kökünden söker ve etrafa dağıtırmış. Güzelim kanola çiçeklerinin tohumlarını söker ve ateşe atarmış. Hatta köylünün birinin evinin arkasındaki kırmızı biberleri bile aşağı indirmiş. Çok büyük sorunlara yol açmış.
Bir güz gününde Gon mağarasından hiç dışarı çıkamamış. İki veya üç gün hiç durmadan yağmur yağmış. Yağmur durulduğunda Gon rahatlayarak dışarı çıkmış. Gök yüzü çok temiz ve canlıymış ki herkes o an öten kuşun harika sesini duyabilirmiş.

Gon ormandan ayrılarak ırmağın yanına kadar yürümüş. Irmağın yanında otların başları görünüyormuş. Yağmur damlaları otların üstünde harika bir görüntüye neden olmuş. Üç gün yağmur yağdığından ırmak suyu da yükselmiş. Normalde sudan uzakta kuru yerde yaşayan otlar bile çamurlu suyun altında kalmış. Gon çamurlu yoldan ırmak boyunca aşağıya doğru gitmiş. Irmağın kenarında bir adam görünçe çok şaşırmış. Yavaşça büyük otların arkasına saklanarak adamın onu görmesini engellemiş. Gizlice izlerken adamın sessiz sessiz birşey sakladığını görmüş. “Bu Hyojyu mu?” diye de merak etmiş. Hyojyu sıkı bir şekilde giyilmiş Kimonosuyla beline kadar suyun içinde duruyormuş. Başında bir bandana varmış ve yüzünün bir tarafına da ot yapışmış. Yuvarlak ot yüzünde sanki bir benek gibi görünüyormuş. Bir zaman sonra Hyojyu balığı torba ağının içinden torba gibi birşeyin içine aktarmış ve torbayı sudan çıkarmış.

Ağın içerisinde biraz ot ve çürümüş ağaç dalları olmasına rağmen balığın çırpındığı görülüyordu. Ayrıca dikkatli bakarsaydınız büyük balığın parlayan sırtını ve iri bir yılan balığını da görebilirdiniz. Hyojyu büyük balık ile yılan balığını sepetine koymuş ve daha önce içine balık koyduğu torbayı da ağzını açıp suya atmış. Hyojyu sonrasında nedendir bilinmez balık torbasını alıp ırmaktan dışarı çıkmış. Torbayı ırmağın kenarına koyarak sepetin olduğu yerden ırmağı inceleye inceleye biraz uzaklaşmış. Hyojyu gider gitmez Gon hemen saklandığı uzun otların arkasından çıkmış ve doğrudan balıkların olduğu sepete gitmiş. Yine yaramazlığı tutmuş, balıkların hepsini teker teker sepetten çıkarmış ve ırmağa geri salmış. Balıklar çamurlu suda çırpına çırpına uzaklaşmışlar. Son olarak yılan balığını ırmağa geri bırakmaya çalışmış ama çok kaygan olduğundan bir türlü tutamamış. Gon sabırsızlanmış ve kafasını sepetin içine gömmüş. Yılan balığını ağzına almış. Yılan balığı ani bir hareketle hemen Gon’un boynuna yapışmış. Sonrasında Hyojyu Gon’u görmüş ve “Hırsız tilki! Hırsız tilki!” diye bağıra bağıra sepete doğru gelmeye başlamış. Gon şaşkın bir şekilde yerinden sıçramış, yılan balığını boynundan atmaya çalışmış ama balık öyle bir yapılmış ki boynundan ayırmak imkansızmış. Gon boynunda yılan balığı ile oradan kaçmaya başlamış. Gon kendi yuvasına geldiğinde arkasına bakıp adamın gelip gelmediğini kontrol etmiş fakat Hyojyu tilkiyi takip etmiyormuş. Gon rahatlamış, ardından boynundaki balığı ısırarak boynundan çıkarmış ve oracıkta öldürmüş. Ölü yılan balığını mağarasına yakın bir yere otların üzerine bırakmış.

On gün sonra, Gon Yasuke’nin evinin arkasında dolaşıyormuş. Evin yanında dolanırken Yasuke’nin karınısını incir ağacının yanında dişlerini siyaha boyarken görmüş ( Eskiden japon kültüründe siyah diş güzellik belirtisiydi ) Sonrasında demirci Shinbei’nin evinin yanından geçerken karısının saçlarını taradığını görmüş.”Buralarda bir şeyler oluyor” diye kendi kendine söylenirken. Acaba bir festival mi var diye düşünmüş. Fakat eğer festival olsa fülüt sesleri veya davul sesleri olurdu diyerek festival olamayacağına karar vermiş. Ayrıca eğer festival olsa şirin ( Japon tapınağı ) bayraklarla donatılmış olmalıydı diye düşünmüş. Böyle kendi kendine düşünürken Hyojyu’nun evinin yanından geçmiş. Geçerken çok belirgin bir şekilde kırmızı bir kuyu görmüş. Bir çok insanın o eski evin içini doldurduğunu görmüş. Kadınların kimono ( yerel kıyafet, özel günler için ) giydiğini ve ateşi harladıklarını görmüş. ( Japonlar ölüleri yakarlar) Ateşin üstünde büyük bir kapta yemek kaynıyormuş. O anda Gon anlamış ki bu bir cenaze merasimi. “Acaba Hyojyu’nun ailesinde kim öldü” diye düşünmüş. Gon öğlen olduğunda, mezarlığa ( ölü küllerinin koyulduğu yer ) gitmiş ve girişteki heykelin arkasına saklanmış. O kadar güzel bir günmüş ki uzaktan kalelerin çatılarındaki kare kare kiremitler görünüyormuş. Kırmızı örümcekler oğul vermiş ve yerler kırmızı bir elbise gibi görünüyormuş, sonrasında Gon uzaktan köylülerin çanları çala çala geldiklerini duymuş.
Bu cenaze töreninin başlayacağına dair bir işaretmiş. Cenaze alayını eşlik eden beyaz kimonalarını giymiş kişileri görüvermiş. Ayrıca sesler de gittikçe yaklaşıyormuş. Cenaze alayı mezarlığa girince yerdeki örümceklerin çoğu ölmüş. Sonra gözü Hyoju’ya ilişmiş, Hyojyu beyaz kimonosunu giymiş ve annesinin adına kazınmış tableti tutuyormuş. Tatlı patates gibi sürekli parlayan güler yüzlü görünen Hyojyu, o gün çok üzgün ve solmuş görünüyormuş. “Anladım” demiş Gon kendi kendine, ölen Hyojyu’nun annesi. Sornasında Gon yavaşça kafasını yine heykelin arkasına saklamış. O akşam, Gon deliğinde düşünedurmuş. “Hyojyu’nun annesi hasta olduğunda mutlaka yılan balığı istemiş ve Hyojyu bundan dolayı yılan balığı yakalamış ve diğer balıkları suya salmış demekki” diye düşünmüş. Öyleyse Hyojyu annesine yılan balığını getiremedi ve kadın sürekli yılan balığını düşleyerek, keşke yılan balığı olsaydı da yeseydim diyerek ölmüş. Gon “Keşke bu olayı engellemeseydim” diye düşünmüş

Hyojyu kırmızı kuyunun yanında arpalarını yıkıyormuş. Şimdiye kadar annesiyle fakir olsalar bile birlikte yaşayıp gidiyorlarmış. Fakat şimdi Hyojyu tek başına kalmış. Gon Hyojyu’yu çalıların arkasından izlerken aynen benim gibi tek başına diye düşünmüş. Tam Gon oradan ayrılacakken seyyar satıcının sesini duymuş. “Sardalyalarım var! Ucuza taze sardalyalarım var” diye bağırıyormuş. Gon bu sese doğru giderken arka kapıdan Yasuke’nin karısı “Ben biraz balık almak istiyorum” demiş. Seyyar satıcı arabayı yolun kenarında durdurmuş ve parıl parıl parlayan sardaylaraından biraz alıp Yasuke’nin evine gitmiş. Bunu gören Gon hemen arabanın yanına giderek sepetten 5-6 tane sardunyayı almış ve geldiği yere geri dönmüş. Sonra Hyojyu’nun evine gitmiş ve balıkları arka kapının eşiğine bırakmış ve hızlıca oradan ayrılmış. İnine dönerken Hyojyu’nun hala arpaları yıkadığını görebiliyormuş. Bu yaptığım davranış iyi bir kefaret diye düşünmüş Gon. Ertesi gün dağdan ceviz toplayan Gon cevizleri Hyojyu’nun evine götürmüş. Arka kapın geçerken Hyojyu’nun yemek yemeye başlayacağını görmüş. Hyojyu bir elinde pirinç tabağı ile görünmüş. Gon yüzüne dikkatli bakınca Hyojyunun yüzünde çizikler ve yaralar görmüş. “Ne oldu acaba” diye düşünmüş, bu sırada Hyojyu kendi kendine konuşmaya başlamış “Kim o sardunyaları benim evime getirdi acaba, seyyar satıcı benim çaldığımı sanıp dövdü beni” diye söylenmiş. Gon iyilik yaptığını sanarken bu olay Hyoju için daha da kötüye mal olmuş. Gon Hyoju adına kötü hissetmiş. Satıcı Gon yüzünden Hyoju’yu dövmüş. Bunları düşünürken sessizce cevizleri girişe bırakmış ve oradan ayrılmış. Gon ertesi gün ve ondan sonraki gün de dağdan ceviz toplamaya ve Hyoju’nun evine getirmeye devam etmiş. Üçüncü gün, sadece ceviz değil biraz da mantar getirmiş.

Güzel bir ağustos akşamında, Gon gezinti için dışarı çıkmış. Nakayama kalesine doğru giderken karşıdan seslerin geldiğini duymuş. Kuşlar yine şarkılarını söylüyorlarmış. Gon hemen yolun kenarına saklanmış. Sesler yaklaşmış. Gelenler Hyojyu ve Kasuke’ymiş.
Hyojyu : ” Gerçekten diyorum Kasuke ”
Kasuke : “Efendim ? Ne ? ”
Hyoju : “Son zamanlar etrafımda çok garip şeyler oluyor”
Kasuke: ” Ne gibi ? ”
Hyojyu: “Çok ilginç bir şekilde birisi hergün evime ceviz ve mantar getiriyor.”
Kasuke: “Kim ? ”
Hyojyu: “Hiç bir fikrim yok, birisi eve bunları bırakıyor ve ayrılıyor”
Gon iki adamı takip ediyordu.
Kasuke: “Gerçekten mi?”
Hyojyu: “Gerçekten, eğer yalan söylediğimi düşünüyorsan yarın gel sana cevizleri göstereyim. Kendi gözlerinle görürsün”
Kasuke: “İlginç”
Sonra birlikte sessizce biraz daha yürümüşler. Sonra Kasuke aniden arkasına bakmış. Gon şaşırmış ve hemen yoldan çekilmiş. Kasuke Gon’u görememiş ve Hyojyu ile yoluna devam etmiş. Kichibei’nin evine geldiklerine ikisi de doğrudan içeriye girmişler. Tapınaktan gelen ritmik davul sesleri her yerde yankılanıyormuş. Gon kağıt kapıya bakınca papazın kel kafasını aşağı yukarı dua ederken görmüş. Bir süre sonra üç adam daha Kichibei’nin evine girdi. Gon papazın duasını duyabiliyormuş.
Papaz duasını bitirene kadar Gon su kuyusuna varmış. Sonra Hyojyu ve Kasuke birlikte tapınaktan ayrılmışlar. Hyojyu ve Kasuka’nın ne konuşacaklarını merak eden Gon arkalarından gölge gibi hiç ayrılmamış
Kasuke : “Ne konuşuyorduk, He hatırladım, Bence bunları sana Tanrı getirmiş olmalı”
Hyojyu : “Gerçekten mi!” diye şaşkına dönmüş.
Kasuke : “Düşünüyorum da bunları sana hiç kimse bırakmaz.Tanrı senin yalnız olduğunu biliyor ve sana acıdığından ceviz ve mantar veriyordur.” diye oldukça inandırıcı bir biçimde konuştu.
Hyojyu : “Olabilir mi böyle birşey gerçekten?”
Kasuke : “Bence öyle. Bundan dolayı her gün Tanrıya dua etmelisin”
Hyojyu : “Kesinlikle haklısın”
“Rezalet!” dedi Gon içinden. “Her gün Hyojuya ceviz ve mantar getiren benim, Tanrı değil. Bu adil değil” diye hayıflanmış.

Sonraki gün Gon Hyojyu’nun evine biraz daha ceviz götürmüş. Hyojyu o ara kulübesinde ip eğiriyormuş. Hyonju’nun evde olduğunu anlayınca Gon yavaşça arka kapıdan içeri girmiş. O ara Hyonju hemen anlamış birşeylerin olduğunu ve bi bakmış ki içeride tilki var. “Bu tilki benim tuttuğum yılan balığını çalan tilki, kesin yine haylazlık yapmaya gelmiştir” diyerek yerinden kalkmış “Şimdi ben sana ona göstereceğim”. Hemen gitmiş duvardaki tüfeğini almış ve içerisine barut doldurmuş. Gon’un arkasından bir el ateş etmiş “Bam!” Gon tam kaçacakken Hyojyu onu vurmuş. Gon büyük bir acıyla yere yığılmış. Hyojyu daha yakından görmek için yanına gitmiş ve o an kapının girişindeki cevizleri görmüş. “Ne !” diye şoka uğramış. Sonra aklına bir anda şimşek gibi “Cevizleri getiren tilkiydi” düşüncesi çakılmış. “Cevizleri getiren sendin!” diye bağırmış. Gon yerde yatarken başını yavaşça sallamış. Tüfek Hyojyu’nun elinden sıyrılmış ve ucundan ince mavi bir duman yükselmiş.