Orhan Pamuk bu kitabında da öncekilerde olduğu gibi ince detaylar ile harikalar yaratmış. Kitaptaki kahramanlar şu şekilde, Selahattin ( Büyük Baba ), Fatma ( Baba anne ) , Nilgün ve diğer iki kardeşi Metin ve Faruk Fatma’nın çocuğundan olma torunları, Recep ise Selahattin’in hizmetçiden olan ilk çocuğu ve diğer çocuğu ise topal Yusuf ve oğlu Mustafa ve etrafındaki arkadaşları Serdar vs.
Hikaye eskiden yeniye doğru normal bir akışla ilerliyor. Her bölüm bir kişinin gözünden diğerleri hakkındaki düşünceleri ve yargılarını anlatıyor. Selahattin İstanbul’da Doktorluk mesleğini yerine getirmekteyken Fatma ile evleniyor. Fatma zengin bir aileden bundan dolayı kendinde çalışmama ve dünyevi şeylere çokta ilgi beslememe üzerine odaklıyor. Genelde hep ahiret için çalışan bir kişi izlenimini veriyor. O dönemdeki siyasi karışıklık dolayısıyla İstanbul’dan gitmesi gereken Selahattin soluğu Gebze’de alıyor. Burada çabuk alışıyor ve hemen bir ofis açıp işlerine başlıyor. Fakat insanlara kızgınlığından mı yoksa Allah’a kızdığından mı bilinmez herkes ile arası kötü oluyor. Her defasında insanları azarlıyor ve hastalar daha da Selahattin’in kapısını açmaz oluyorlar. Selahattin insanları hep tanrıya inandıkları üzerine ve doğulu olmalarından kaynaklı inanç ile hareket etmelerinden dolayı azarlıyordu. Batı hayranı olarak doğulu insanları azarlamaktan geri kalmıyor ve kendini herkesten üstün görüyor dolayısıyla. Fakat işler kesat olduğundan dolayı ofisi kapatmak durumunda kaldı. Sonrasında kendi kendine karar verdi ve doğuda bir kaç kişiyi değiştirmek ile bir değişiklik olmayacağı kararına vardı. Bundan dolayı da ansiklopedi yazmaya başladı. Bu aslında sonun bir başlangıydı. İlerleyen bölümlerde beni düşünceye iten acaba Selahattin gerçekten bu kadar çok şey söylemek istemiş miydi ( 40 Cilt ) , insanları bu kadar değiştirmek istemiş miydi yoksa bu işi yapıp kendine bak ben işe yarar biriyim mi demem istiyordu. Artık işi ansiklopedi yazmak olan Selahattin’in paraya ihtiyacı vardı. Eşinin elmazlarını, yakutlarını satmaya başladılar. Tabi öncesinde İstanbul’da olan mal varlıklarının tamamını satması gerekiyordu. Her defasında bir tüccar eve geliyor ve bir parça götürüyordu Fatma’nın çeyizinden. Fatma Selahattin ile başbaşa kalmaya bile tahammül edemiyoru artık. Tabi o alarar çocukları oldu yani Nilgün ve diğer iki kardeşinin babaları. Herkes kendi hayatını yaşıyordu. Selahattin odasına çekilmiş Fatma ise üst katta kendi yatağına kapatıyordu kendisini. Kasveti hissettim okurken aslında. Ardından eve bir hizmetçi alıyorlar. Selahattin’in hizmetçiden iki çocuğu oluyor. Selahattin bu ilişkinin yanlış olduğunu düşünmüyordu. Neticede her bilim insanının böyle ufak tefek ilişkileri olduğunu herkes biliyor ve normal karşılıyordu ona göre. Fakat Fatma için bu çocuklar yok edilmesi gereken yabani otlar anlamına geliyordu. Selahattin bunu bildiğinden önceleri onları eve yaklaştırmıyordu. Evin kenarına bir kulübe kurup hizmetçiden olan çocuklarını buraya yerleştirdi. Fakat soğuk kış günlerine dayanamayarak Fatmaya onları eve alacağını söyledi. Tabi Fatma buna katiyen karşı olduğundan bir gün hizmetçinin evine giderek iki çocuğu haşat etti. Çocuklardan küçüğü (Yusuf) topal kalırken büyüğü (Recep) cüce kaldı bu olay sonunda. Fatma bu olaydan hiç üzüntü duymadı. Selahattin ise hizmetçi ve çocukları başka yere götürdü ve orada bir aile bulup onlara teslim etti. O aile de çocuklara iyi bakmadı ve uzun yıllar sonra Selahattin bundan dolayı onlara mahçup olduğunu belirtmiştir. Fakat yine de sözlerinin arasında “Sadece size yardım etseydim doğu halkında yine de birşey değişmeyecekti” Bundan dolayı herkesi düzeltmesi gerektiğini düşünmekteydi. Yine beni bir düşünce aldı, acaba gerçekten doğu halkını mı düşünmüştü yoksa kendi suçunu mu örtbas etmeye çalıştı.
Yıllar geçti Selahattin sabah ansiklopedi hayali ile uğraşıyor akşamları ise içkisiyle sarhoş oluyordu. En sonunda ölümün çaresini buldum dedikten 4 ay sonra öldü. Orhan Pamuk’un en sevdiğim özelliği olaylara hislerden az yer vermesi. Yani anlık olan şeyler gerçekten anlık oluyor. Diğer kitaplarında da bu hisse kapıldım. Fatma Recep ile yalnız kalıyor ve Recep evde bir hizmetçi gibi çalışmaya başlıyor. Tabi bazı kişiler recep ile dalga geçerken bazıları üzülüyor bazıları ise gerçekten insan yerine koyuyor. Recebin en çok sevdiği üçüncü gruptaki kişilerdi.
Hikaye Fatmanın torunlarının misafirliğe gelmesiyle ayrı bir boyut alıyor. Fatma bir türlü yalnızlığından kurtulamıyor. Bir türlü egosunu yenemiyor ve herkesin ona haber vermesini, herkesin ondan habersiz iş yapmamasını ister bir pozisyona geliyor. Halk arasında buna olarak adlandırdığımız vaka gibi görünüyor. Fakat bu onda olan ve ta çocukluktan süregelen bir olay olduğundan aslında Fatma’nın çoktan bunamış olduğunu düşünebiliriz. Fakat zamanla hareketlerinde ki yavaşlıktan ve diğer sorunlarından dolayı daha aşikar oluyor. Franklin’in
“Bazı insalar 25′inde ölür fakat 75′ine kadar gömülmez” demesine örnektir Fatma. Torunların her birinin dünyadaki gayesi farklı Nilgün komünist, Metin kendi hayatını kurtarmak isteyen ve zenginlik hayalleri ile yaşayan birisi, Faruk ise eskiyi içerek örtmeye çalışan bir sarhoş. Metin geldiği gün hemen sosyete ile eskisi gibi sıkı fıkı olmak için arkadaşlarının yanına gidiyor. Nilgün ise kitaplarına gömüyor kendini Faruk ise yalnızlığına günler böyle geçerken Nilgün yüzmeye gidiyor, ardından bakkaldan Cumhuriyet gazetesi alıyor ve eve dönüyordu. Metin ise arkadaşları ile dışarlarda dolaşıyor ve parasızlıktan yakınıyordu. Aslında orta sınıf bir hayatı vardı fakat birlikte olduğu insanlar genelde üst sınıftı. Hatta bir seferinde abisinin Anadol’u ile arkadaşının Alfa Romesunu yarışarak geçmeye çalışmıştı. Genelde dedesi gibi kendisini diğerlerinden üstün görmesine rağmen bu üstünlüğü kanıtlayacak bir parası yoktu. Bundan dolayı hep aşağı kaldığını hissediyordu. Tabi bu da üstünlük hissini tetikleyen bir his. Bu his ile kendini sevmeyen ve sevmesi mümkün olmayan bir sosyete kıza aşık oldu. Sevdiği bir arkadaşıydı. Fakat kitabı okurken bunlar hayatta birlikte olamazlar diyorsunuz. Orhan Pamuk burada gerçekten bu kadar zıt olmasına rağmen yine de insanın aşık olmasına mani olamadığını anlatmak istemiş. Doğal olarak bu Nilgün içinde geçerli fakat bu defa onu seven Yusuf’un (Recebin kardeşi) oğlu Mustafa. Mustafa ulan adam olmaz senden denilen tipte bir çocuk arkadaşları da öyle ya onlar biraz daha akıllı geçiniyorlar. Bunlar o mahallenin ülkücüleri ve herkesten haraç kesiyorlar. Tabi bu haracın bir kısmı kendilerine, hatta iki kısmı kendinlerine bir kısmı ise ocağa gidiyor. Mustafa derstan sıkıldığı için onlar ile takılıyor, ayrıca bir işe yaramış olduğunu hissetmesi de ayrıca hoşuna gidiyor. Bir gün yine ders çalışmaktan kaçarken Nilgün’ü görüyor ve aşık oluyor. Aynen Mert gibi aşık oluyor pat diye. Konuşmak istiyor fakat ne konuşacak bilemiyor tabi bir de ülkücü ağırlığı var üzerinde. Konuşuyorlar bir şekilde fakat Nilgün pek oralı olmuyor. Mustafa her gün onu düşünüyor bu sırada tarağını çalıyor, tekrar vermek üzere bunu yaptığını düşünüyor başta ama sonra ona da aşık oluyor. Aşk insanları kendinin olmayan birşeyi sahiplenmesine neden oluyor. Arkadaşları Mustafa’nın bu aşkını öğreniyorlar. Daha da kötüsü kızın komünist olduğunu öğreniyorlar. Bundan dolayı ona tuzak kurmak istiyolar. Mustafa kendi işe yararlığını aşkına tercih ediyor ve arkadaşları ile birlikte ona bir ders vermek istiyorlar. Bunu yaparken yine de Mustafa ona birşey yapamayacağını düşünüyor. Hatta arkadaşları bir şekilde ona kötü birşey yapmaya kalkarsa hemen araya girip kıza hadi gidelim buralardan demek gibi hayallere kapılıyor. Tıpkı Mert gibi, Mert de sosyetik kız ile yanyana otururken, dayanamayarak ona aşkını ilan ediyor. Karşılık bulamıyor tabi, sonra tecavüz etmeye çalışıyor. Aslında bunu sevdiğinden değil sahip olduğunu düşündüğü şeyin aslında sahibi olamadığını anladığından dolayı yapıyor. Elbette kendini onun sahibi olmaya adamış birisi kolay kolay bırakmaz istemez. Mustafa ise başka yol izliyor. Mustafa ve arkadaşları kızı ilk sıkıştırdıklarında kız bunlardan kurtuluyor, Mustafa ise bakkala gidip tüm cumhuriyet gazetelerini yırtıyor ve sorun çıkarıyor. Daha sonraki günler de ise Mustafa tekrar konuşuyor ve kıza sen komünistsin diye bağırıyor. Dayanamıyor ve tekmeliyor kızı. Nilgün acil olarak eczaneye kaldırılıyor. Eczane pansuman yapıp hastaneye gitmesini söylemesine rağmen nilgün gitmiyor. Bunun nedeni ise gurur, nasıl olurda bir komünist böyle kendini bilmez birinden dayak yer ve kimse ses çıkarmaz. Fakat bu onun sonu oluyor. İki gün sonra beyin kanamasından ölüyor Nilgün.